Evet Öykü’müz değişti!
3 yıl öce bu kararı verirken çok düşünmüştük yeni bir başlangıç nasıl olur nasıl yaparız diye ama şimdi iyi ki bu yola çıktık diyoruz.
Eşim ve ben İstanbul’da yaşıyorduk. Şehir gürültüsünden bıkmış beton yığını görmekten sıkılmıştık. Radikal bir karar alarak yaşam şartlarının oldukça zor olduğu her bir yanı beton yığını ve bir o kadar da gürültü dolu bu koca şehirden ayrılıp Muğla ili “Dalaman” ilçesine gelmeye karar verdik. Bizim Öykü’müz de bu noktada tamamı ile değişti. Artık korna sesleri yerine penceremizden kuş seslerini dinliyoruz.
Dalaman’a gelmeden önce İstanbul’da bir evim vardı. Aidatı 500 TL idi. Emekli maaşı ile İstanbul şartlarında geçinmek bir hayli zordu ve yaşam kısıtlıydı. Bu evi satma kararı aldım ve 800.000 TL ye sattım. “Dalaman” dan bu para ile 4 adet ev aldım. Bir tanesinde kendim oturuyorum. Diğer 3 tanesini kiraya verdim. 2.000 TL olan emekli maaşıma ek olarak bu dairelerden gelen 4.000 TL lik kira gelirim var. 6.000 TL lik bir bütçe ile eşim ve ben “Dalaman” da bir hayli kolay olan yaşam şartları ve doğal güzellikleri ile ikinci baharımızı yaşıyoruz.
İstanbul’da imkansızlıktan dolayı farklı kültürleri tanımaya ve tatil yapmaya hiçbir zaman fırsatımız olmadı. Şimdi ise eşim ve ben Muğla, Antalya, Denizli, Aydın, Burdur gibi çevre illerde tarihi ve turistik yerler gezip aynı zamanda nerede ne festivaller var onları takip edip yeni yerler ve yeni kültürler keşfediyoruz.

Her hafta sonu kendimize bir rota seçiyoruz. Dalaman merkezi konumda bir ilçe olduğu için günübirlik bir çok yere gidip dönebilme şansımız var ve bu da bize daha çok yerler keşfetme imkanı sunuyor. Burdur’da bulunan 184 metreye kadar derinliğe sahip Türkiye’nin en derin tatlı su gölü olan Salda Gölünü ziyaret ettik. Türkiye’nin Maldivleri diye adlandırılan bu göl Turkuaz rengi suyu bembeyaz kumları ile sizi adeta büyülüyor. Tektonik Krater gölü olduğu için Salda Gölünün suyu soda ve magnezyum açısından çok zengindir. Ve o eşşiz kumsalın sırrı yine magnezyumdur. Dalaman’dan sabah yola çıkıp yol üzerinde yapabileceğiniz köy kahvaltısı sonrası doğa ile iç içe olup bembeyaz kumsalda turkuaz rengi sulara karşı gün batımı izleyerek günü sonlandırıp evinize dönebilirsiniz.

Ve yine keşfettiğimiz yerlerden biri günübirlik gidebileceğimiz Isparta lavanta bahçeleri. Bir köy düşünün ki lavanta cenneti, uçsuz bucaksız lavanta tarlaları, huzur veren bir yer. Mis gibi lavanta kokusunu içinize çekin... Etraftaki hakim renk mor ve eflatun civardaki evlerin kapı pencereleri bile mora boyanmış. Lavantadan yapılan bir çok ürünü satın alabilirsiniz. Lavanta tarlalarının içinde unutulmaz fotoğraf kareleri yakalayıp günümüzü ölümsüzleştirdikten sonra Eğridir Gölünü ziyaret edip heybemize yeni anılar katarak Isparta’dan Dalaman’da bulunan evimize dönüyoruz.

Her gün yeni yerler keşfetmenin mutluluğu içinde hayatımızı sürdürüyoruz. Doğal güzellikleri ve tarihi dokusuyla en güzel şehirler arasında bulunan Aydın’a da çevirdik rotamızı tabi ki. Tarih ve kültür sevenler için harika bir yer. Egenin birçok yeri gibi Aydın da ören yerleri açısından oldukça zengin. Binlerce yıllık bir tarihe sahip olan Aydın onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış olmasından dolayı pek çok tarihi ve kültürel kalıntılarıyla sizi başka bir dünyaya alıp götürecek güzellikte.
Bir sonraki durağımız Denizli. Tabi ki tandır kebabı yemeden , havlu bornoz satan AVM ye uğramadan dönmedik tarihi ve doğa turizmi açısından adeta bir cennet olan bölgede pek çok keşfedilecek şey mevcut. Pamukkale’de bulunan bembeyaz doğa harikası travertenleri görmeden kesinlikle dönmeyin. Hala bu eşsiz güzelliklerden mahrum olanlar varsa bence henüz geç olmadan sizde buraya Dalaman’a gelin ve günübirlik seyahatler yaparak bu muazzam güzellikleri keşfedin. Ne kadar çok gezilecek yer varmış ve İstanbul’da buna fırsat yokmuş bunu Dalaman’a gelince daha iyi anladık.

Turizm cenneti olan Antalya’yı da anılarımıza eklemeliydik ve hafta sonu için bir rota belirledik. O kadar çok gezilecek yer var ki Antalya da biz büyüsüne kapıldık bile. İhtişamlı Manavgat şelalesi ve antik çağda liman kenti olan Side, amazon ormanları hissiyatı veren büyüleyici Düden şelalesi, doğa cenneti olan yeşilin her tonunu görebileceğiniz dinginliğiyle insanı kendine çeken büyüleyici bir yer olan Kurşunlu şelalesi, bir çok tarihi köşesi ve turistik plajları ile ünlü Kaş, Kalkan, Kemer, Demre, Kaleköy ve bunun gibi bir çok ilçeyi gezdikten sonra Dalaman’a dönerken yolunuzun üzerinde 10 dk süren keyifli bir teleferik yolculuğu ile ulaşabileceğiniz tünek tepeye uğramadan geçmeyin. Konyaaltı sahilini, limanı ve daha birçok manzarayı seyredebileceğiniz bol bol oksijenin yeşilliğin olduğu, çayınızı kahvenizi keyifle içebileceğiniz bir yer. Adeta kuş yuvasını andıran bu tepede gözünüzün alabildiğince mavi tonunu izlerken içiniz huzurla kaplanacak. İstanbul’da yaşarken ne kadar güzellikten mahrum kalmışız bunu şimdi daha iyi anlıyorum.

Hayatımıza yeni bir yön verip Dalaman’a gelmek bu zamana kadar verdiğim en doğru karardı ve her gün bunu tüm ruhumla hissediyorum. Her gün yeni yerler keşfetmek ve orda ki atmosfere bürünmek tabiatla iç içe olmak bize sunulmuş en büyük değer. Dalaman’ı seçerken merkezi konumda olması bizim için en büyük artıydı. Gittiğimiz yerlerde otelde kalmaktansa kendi evimize geri dönmek büyük bir lükstü. Ege’nin incisi olan Muğla, il sınırları içinde bulunan Bodrum, Datça, Göcek, Marmaris, Köyceğiz, Fethiye, Akyaka dünya turizminde muhteşem tabiat güzellikleri, tarihi yapısı, dünyaca ünlü plajları, ihtişamlı koyları ve coğrafi konumu ile ülkemizin gözbebeğidir. Ne mutlu ki eşim ve ben her gün bu güzellikleri yaşama fırsatı buluyoruz. Sizde Dalaman’a gelip öykünüzü değiştirmek istemez misiniz? Hepinizi bol oksijene davet ediyor ve bekliyoruz.

Neden mi Dalaman’ı seçmeliyiz, size şöyle örnek vermek istiyorum. Tüm Dünya olarak bilindiği üzere zor bir süreçten geçiyoruz. Bizim ülkemizde de zaman zaman sokağa çıkma yasağı oluyor. İstanbul’da bulunan 65 yaş üstü arkadaşlarım yaş sınırından dolayı sokağa çıkamıyor ve evde otururken dört duvar arasında canları sıkılıyor. Pencereden boş kaldırımları seyretmek ve araç gürültülerini dinlemek zorunda kalıyor. Oysaki bizim şuan oturduğumuz, içerisinde her şey düşünülerek bizlere yaşam alanının sunulduğu bu güzel ve muazzam sitede bulunan üstü begonvillerle kapatılmış dört bir yanı yeşilliklerle bürünmüş yürüyüş yolunda yürüyüşümüzü yapıyor, havuza karşı balkonumuz da kuş sesleri ve mis gibi içimizi açan çiçek kokuları eşliğinde kahvemizi yudumluyoruz. Site içinde bulunan spor aletlerinde akşam sporumuzu bile yapıyoruz. Güller, hanımelleri, limon çamları ve birçok bitkinin bulunduğu doğal yaşamı bize her adımda sunan olabildiğince yeşil alanın olduğu site içindeki bahçemizde bulunan kamelya da otururken İstanbul’da ki arkadaşlarımı görüntülü aradım ve siteyi tanıttım. Bu atmosfere bayıldılar ve çok beğendiler. Şimdi onlarda evlerini satıp doğal yaşamla iç içe olmak adına bizim oturduğumuz siteden ev alacaklar. Onlarda gelirse bizden mutlusu olmayacak. Bu zor süreç geçtikten sonra hep beraber havuz başında keyif yapıp her anımızın tadını çıkaracağız. Tarih kokan seyahatlerimize devam edeceğiz.

Hiçbir anı ve zamanı ertelemeyin. Hayatın bize sunduğu güzellikleri en iyi şekilde değerlendirin. Başka bir yarın ve yaşam olmayacak o yüzden şimdi her şeyi bir kenara koyarak bizim gibi doğru verilen bir kararla sizde hepsini gerçekleştirebilirsiniz. Ertelemeyin hayatı önünüzdeki var olan günleri, kendinizi doğaya bırakın ve o huzuru yakalayın. Beton yığını görmekten sıkılan, büyük şehrin keşmekeşliğinden bıkan, gürültüler arasında yorulan herkesi Dalaman’a bekliyoruz. Hepimiz yeni öyküler hak ediyoruz.
Katkısız, doğal ve sağlıklı lezzetleri, her bir yanı turuncu ve yeşilin huzuruyla boyanmış tablo gibi olan portakal bahçeleri, kırmızının ihtişamını sunan nar bahçeleri, eşsiz bucaksız mis kokulu limon bahçeleri, barışın simgesi olan zeytin tarlaları ve turkuaz rengi denizi, yeşilin her tonunu barındıran kırları, her karışında portakal çiçeği, hanımeli, melisa kokan sokakları ile bize tabiatın tüm güzelliklerini yaşama şansı veren ve doğa ile iç içe olan Dalaman’da yaşamak bizim için büyük bir ayrıcalık. İyi ki geldik ve öykümüzü değiştirdik diyoruz.

Evet Bizim de Öykümüz değişti!
Akşamın geç bir vakti yorgun argın eve ulaşıp hanıma “Yeter artık ,günümün yarısını trafikte harcamaktan bıktım” dediğimde takvimler iki yıl öncesini gösteriyordu. Yeni emekli sayılırdım ama o maaşla geçinmenin kolay olmadığını anlamakta gecikmemiştim. Emekliye göre bir iş bulup, dinlenmeden mesaiye devam etmek zorunda kalmıştım.
O akşam uzun uzun konuştuk. Büyük şehir diye oturduğumuz yerde aslında gerçekten yaşamıyor, sadece hayata tutunuyorduk. Bir ömür çalışarak alabildiğimiz evimizin penceresinden görebildiğimiz tek manzara, komşuların damları ve isli bacalarıydı. Birkaç yıl evvel bir çift güvercinin yaptığı yuvadan başka, tabiatla pek bir ilgimiz kalmamıştı. Balkondaki çiçeklerin bile ömrü bir yılı bulmuyordu. Zaten o yuvadan da yavru uçurmayı bile başaramamıştı gariban kuşlar.

Hanım da kendince haklıydı aslında. Yıllarca çalışıp çabalamış, emeklilikte büyük şehirde gezip tozmanın hayali ile yaşamıştı. Çarşı pazar gezecek, sinemaya ,tiyatroya gidecekti. Ancak, bunun büyük şehrin ekonomik şartlarında hayal olarak kalacağının da farkındaydı artık. Emekli maaşı ile ancak karın doyurabilir durumdaydık. Üstelik şimdilik sadece devletten emekli olabilmiştik.

Dedim ki;
Bak eskiden beri bildiğim ama pek anlam veremediğim bir söz var. “Büyük yerde küçük adam olacağına, küçük yerde büyük adam olmak lazım. ”Burada bırak eş, dost, komşuyu, varlığımızın farkında olup, cama gelen serçe bile yok. Bunu değiştirebiliriz. “Başka bir yaşam mümkün.”
Anlıyordu ama, direnmeden teslim olmak da istemedi galiba. Her ihtimale karşı, kadın içgüdüsü ile “ Ben sana demiştim.” Diyebilmenin hazırlığını da yapmaktan geri kalmadı.
“Çocukları nasıl göreceğiz?”
“Bırak bunu da onlar düşünsün. Hem onlar yazlığa diye giderlerken bizi de götürüyorlar mı? Biz gidip yazlık yere yerleşelim. Böylelikle, onlar yazın yanımıza gelirler. Daha çok birlikte oluruz.”
“Sağlıklı iken iyi de, daha da çok yaşlanmak nasip olursa ne yaparız?”
“Yahu dert ettiğin bu olsun, atlar uçağa geliriz.”
“Uçak dediğin yine büyük şehir, yine gürültü, yine trafik ve karmaşa. Ne değişecek ki?”
“İşte şimdi yanıldın. DALAMAN’ a yerleşiriz. Havaalanı olan tek ilçemiz. Her gün uçak var. Yazın günde beş altı tane birden hem de.”
“Ne yaparız oralarda, kimseyi tanımam etmem.”
“İyi ya işte, madem yeniden başlıyoruz hayata, komşuları da biz seçeriz. Burada aynı apartmandakilerle zorunlu olarak komşuluk edeceğine, kafamıza uygun insanları biz seçer, istediğimizle komşuluk eder, istediğimizle birlikte gezip tozarız.”
Fazla direnmedi. Evi satışa çıkardık, çocuklara durumu anlattık. Hem bizim sağlığımız için, hem de bedava yazlık fikri hoşlarına gitmiş olacak ki, hiçbir itiraz gelmedi. Fiyatı makul tutunca evi satması kolay oldu. Bir hafta sonra arabamıza binip DALAMAN’ a çoktan varmıştık bile. Apartman istemiyorduk. Bahçeli evlere, müstakil evleri olan sitelere, havuzlu butik sitelere baktık. Bir hafta içerisinde oturmak için kendimize bir ev, kiraya vermek için de iki daire almıştık bile.

Biz ev ararken dediler ki; “Bir sene önce gelseydiniz, aynı miktara bir ev daha alırdınız.” Anlayacağınız, bizim gibi düşünenler her sene artıyormuş. Tüm mesele cesaret etmekte. Kendi hayatını zamanın akışına bırakmak yerine, isteklerin doğrultusunda değiştirme yürekliliğini göstermekte.
Hanımın korktuğu da olmadı. Baktık ki bizim gibi İstanbul kaçkınları bol miktarda var çevremizde. Hiç yalnızlık çekmedik. Yabancılık ta hissettirmediler sağ olsunlar. Üstelik, eşimiz dostumuz o kadarla da kalmadı. Ankara, İzmir, Bursa dan kalkıp Dalaman’ a göçenler de olmuş. Hatta Antalya’nın sıcağından bunalıp DALAMAN’ a gelenler bile varmış. Tanıştık, ahbaplık ettik, çevreyi öğrendik. Kendi yaşıtlarımızdan oluşan bir çevre edindik. İş stresinden sıyrılmış, hayatı görüp geçirmiş, huzur arayan mutlu insanlarla paylaşmaya başladık ömrümüzü.
Fethiye ile Marmaris arasındaki tüm cennet koylar bir saatin içerisinde ulaşabileceğin yakınlıkta. Hatta bir günde üç ayrı yerde denize girebiliyorsun. Sekiz ay yaz iklimi, günler uzun, güneş hem bedenini hem ruhunu ısıtıyor insanın. Trafik keşmekeşi yok, gürültü yok, palto ve manto derdi de yok. Evet henüz doğalgazın rahatlığı eksik ama, ister şömine, istersen kuzine ile çocukluğuna dönmenin keyfi de bir başka. Zaten hepi topu üç, dört ay ihtiyaç oluyor. Hani o da klimadan kaçınırsanız. Yoksa bir klima zaten yeterli.

İlkbahar bir ayrı ziyafet. Çamların arasında iseniz ormanın, narenciye bahçelerine komşu iseniz portakal ve limon çiçeklerinin kokusu ile uyanıyorsunuz. Ciğerleriniz bayram ediyor o mis kokulu bol oksijeni içinize çekerken. Biz ilk geldiğimizde dediler ki; “Çevrenizi iyi dinleyin, her şeyin tazesi ve safı var.” Önce bir anlam veremedik ama sonra anladık. En yakın horoz sesinden doğal yumurta, bir ineğin böğürmesinden yeni sağılmış, katışıksız ılık süt, yeni doğmuş kuzuların melemelerinden peynire ulaşabilmek mümkün.
Bahçenizdeki güle konan bir arıyı takip edin yürümek isterseniz. Gamsız kedersiz sakin bir tempo ile uçarak sizi kovanına götürür. Birkaç seferden sonra sahibi ile rastlaşır, katıksız bal yeme keyfine de ulaşırsınız.

Tabiatı seviyorsanız çok daha keyiflisiniz demektir. Ege'nin mutfak kültürünün önemli parçası olan doğal otları her yerden toplamanız da mümkün, Bakla buralarda inekler bol süt Versin diye ekiliyor. Ebegümeci, kuzukulağı, labada, hodan, rezene her yerde doğal olarak mevcut.. Kapariler bile yol kenarlarında yetişiyor. Bilmeyenler ne işe yaradığını kendileri öğrenir artık.
Çocuklar ilk kez geldiklerinde, kız damada limon siparişi vermiş, akşamın bir vakti. Gelip bana sordu limon nerede satılır bu saatte diye. "Bahçe kapısından çık, karşı tarafta yolun kenarında üç tane ağaç limon dolu, iki tane al gel "dedim, Gülme krizlerine girdik. Sonra öğrendiler ki, canın çektiğinde göz hakkı olarak portakal, mandalina, greyfurt, dut, erik, hatta karpuz bile bedava. Her yaz birlikteyiz artık.
Buralarda evcil hayvanlar da çok kalender. Sokak köpekleri bile yol ortasında yatıyor, kornava basarsanız lütfen kalkıyorlar. Civcivler anneleri ile sokaklarda. Buraların kedileri genetik olarak onlara dokunmamayı öğrenmiş. Bakmıyorlar bile. Geçen sene yine İstanbul'dan gelen bir arkadaşın kedisi sokaktan bir civciv kapmış. Burada böyle şey olmaz, kediyi içeride tut dedik Baktı, baktı.

"Bu civcivin kanadı var mı, var. Gagası var mı, var. E cik cik de diyor mu? Kuş işte arkadaş. İstanbul kedisi nereden bilsin civcivi" dedi, Katıldık gülmekten. O da haklı kedisi de tabi. Tabiat çok güzel. Horoz sesleri ile uyanıyorsunuz her yeni güne. Belki arka bahçedeki komşunun yaptığı mis gibi tereyağı sürüp, ekmeğinizi öyle yiyorsunuz. Yumurtalar kocaman kocaman. İçleri koyu sarı. Zaten buralarda gezmeyen tavuk yok ki. Hatta, bana çok değişik gelmişti, tavukların kafesleri bile yok. Akşamları hepsi kendi bahçelerine dönüp, herhangi bir ağacın dalına kadar uçarak orada sabahlıyorlar. Bahçenizde gezerken bile uzun otların arasında dikkatli olmanız lazım. Eve kadar gitmeye üşenmiş komşu tavuğunun size bıraktığı bir iki yumurta ile mükafatlandırılmanız bile mümkün. Süt doğal, peynir muhteşem. Biz buralara geldikten sonra, öncelikle ruh, sonra da beden sağlığımıza tekrar kavuştuk. Deniz merakınız yüzmekten öte ise, denizin sunabileceği her imkan yine azami bir saatlik mesafede. Dalış tekneleri ve dalış okulları var, arkadaşlarınızla birlikte sözleşerek balık tutmaya çıkabileceğiniz günü birlik tekneler Var, arabanızı yolun kenarına çekerek denize girebileceğiniz, o gün için size özel bakir koylar bulma imkanı bile hala var.

Hani son Zamanlarda ortalıkta dolaşan bir espri var ya;
"Arkadaş hayat güzel ama senin paran bitmiş. ondan bıkkın yaşıyorsun" diye.
İnanın burada mümkün değil. Isınmak için masraf etme süresi kısa Ve zaten ucuz, kıyafet için yazlık, kışlık ayrımı yok. Arabaların bile kış lastiği yok. Mutfak ihtiyacının çoğu konu komşudan üretim fiyatına.

Tarihe meraklıysanız, medeniyetin beşiği PATARA antik kenti , Datça yarımadasının parlayan yıldızı KNİDOS antik kenti, XHANTOS, LETOONİA, KAUNOS. hepsi elinizin altında. Ölüdeniz yakın, onun üzerindeki KAYAKÖY yakın tarihin Canlı bir tanığı olarak bırakıldığı gibi duruyor, Doğal kanyonlar, şelaleler, mesire yerleri saymakla bitmiyor. Biz henüz bitiremedik.
Binlerce yıldır bu bölgeye yerleşmiş onlarca medeniyetin buraları seçmesi tesadüf değil. En yakın tarihi örnek, ikinci dünya savaşında Mussolini'nin halkına hitap ederken söylediği "size altın toprakları Vaat ediyorum" cümlesi. Vaat ettiği o altın topraklar DALAMAN Ve ORTACA ovaları. DALAMAN çayının sınır kabul edilmesi ile iki farklı bölgenin parçaları haline gelmiş oIan iki komşu ilçe. Ege'nin havasını solurken, Akdeniz ikliminde yaşanacak bir Cennet DALAMAN.

Gelelim insanlarına.Hiç yabancılık çekmiyorsunuz. Biraz Ege şivesine aşina oldunuz mu, sorun yok. Çok cana yakın ve hatırşinaslar. Anadolu insanın tipik hoşgörüsü Ve gönül zenginliği içerisindeler, Tabiatın verdiği bolluğu çekincesiz paylaşıyorlar. DALAMAN a her gelene sevgi ve saygı gösterip, kapılarını açmaktan da çekinmiyorlar.
Ancak, yine de seni yabancı olarak görmekten geri kalmıyorlar. Öncelikle, burada yaşamayı benimsediğinizi belli etmeniz gerekli.Tabi bunun da bir kolayı var.
Siz ne zaman ki, sabah kalktığınızda yan komşuya veya Pazar yerinde alışveriş ettiğiniz köylüye “Napıp durun?” derseniz, işte o gün DALAMAN lı oluyorsunuz. Hayat sizin şartlara uyum sağlama süratiniz ölçüsünde güzelleşmeye açık bir kapı.

Bizim bu kısacık hikayemiz ile demek istediğimiz şu ki;
Hayat her insana bir kez verilmiş bir nimet. Geriye mutlu anılardan başka hiçbir şey götürmek mümkün değil. Gelin buralara , hayatınızın kalanını mutlu yaşayın. Çevrenizde akıp giden hayata yetişmek için zorlanmak yerine, yaşam temponuzu kendiniz seçin. Böylelikle ömrünüzün anahtarını elinize almış olursunuz. Benim hanıma daha en başında da söylediğim gibi.
"BAŞKA BİR YAŞAM MÜMKÜN" Yeter ki, siz isteyin.

ÜST